What shall I say more? I have sounded your name defiantly through a college where it was either unknown or known faintly and darkly. I have claimed for you your rightful place in the history of the drama.

I have shown what, as it seemed to me, was your highest excellence — your lofty impersonal power. Your minor claims — your satire, your technique and orchestral harmony — these, too, I advanced. Do not think me a hero-worshipper. I am not so.

And when I spoke of you, in debating-societies, and so forth, I enforced attention by no futile ranting.
But we always keep the dearest things to ourselves. I did not tell them what bound me closest to you. I did not say how what I could discern dimly of your life was my pride to see, how your battles inspired me — not the obvious material battles but those that were fought and won behind your forehead — how your willful resolution to wrest the secret from life gave me heart, and how in your absolute indifference to public canons of art, friends and shibboleths you walked in the light of inward heroism.

And this is what I write to you of now.
— Eighteen-year-old James Joyce to seventy-three-year-old Henrik Ibsen, 1901
Daha ne diyeyim? Ya bilinmediğiniz veya az bilindiğiniz bir üniversitede adınızı cüretle andım. Drama tarihindeki hak ettiğiniz yeri sizin için savundum. Bana göre en büyük üstünlüğünüz olan, herkesi aşan azametli kudretinizi anlattım. Hicviniz, tekniğiniz ve orkestra uyumunuz gibi olağan becerilerinizi de ileri sürdüm. Kahramanperest biri olduğumu sanmayın, öyle değilim. Münazara grupları gibi toplulukların arasında ne zaman sizden söz etsem beyhude ağız kalabalığına bel bağlamadım.

Ancak biz en değerli şeyleri hep kendimize saklarız. Onlara beni size neyin bu kadar yakından bağladığını anlatmadım.

Belli belirsiz sezinleyebildiğim hayatınızı anlamanın beni nasıl gururlandırdığını, mücadelelerinizin bana nasıl ilham verdiğini (apaçık maddi mücadeleler değil, alnınızın gerisinde verilen ve kazanılan mücadeleler), hayatın gizemini açığa çıkarmaktaki inatçı kararlılığınızın beni nasıl yüreklendirdiğini ve sanatın, refiklerin, törelerin genel kanunlarına mutlak aldırmazlığınızla manevi kahramanlığın ışığında nasıl yürüdüğünüzü anlatmadım. Şimdi bunları size yazıyorum.
— Çeviren: Cüneyt Bender
