Trash Bins (Çöp Bidonları)
by Ayten Mutlu
they are arriving, one after the other, inopportunely
having traveled by candlelight since extinguished
the invisible musicians of a losing battle
some have died while living
some living with death
they are drawing the rain’s sharpened sword
as if building up dark spells
where memories are erased from memories
exhausted from not living
coy hands like portals
I’m taken aback, was it me who was reckless,
foolish, crazily incomplete,
resembling an original but not fully present
the gypsies are gathering rain from the trash bins
and why do their hands smell of saffron
they are arriving, one after the other,
from the fairy tales, fires, and gardens I’d forgotten
from pastures of dark pain
both chilling and warming my heart
from lies, from truths
from loves, from hatreds
from silicon crystals within my mind
from snowy days
from times of joy in the sun
a frozen wind is with me as I rest here in bed
dead as silence
hale as blood riled in anger
I ache from within, I ache
now how shall I draw myself out
mournful music and the smell of burnt oak
how shall I close myself off
I don’t know
from the moment that time is wrinkled
from a sin of not knowing the sacred
from deep sighs from within
from the ruins of the tower of days
they are coming one after another
and why do their hands smell of saffron
English translation by E. Geddes
çıkıp çıkıp geliyorlar zamansız
söndürülmüş mum alevleriyle
yenilginin görünmez çalgıcıları
kimi yaşarken ölmüş
kimi ölümde yaşayan
bilenmiş kılıcını çekiyorlar yağmurun
çoğaltarak kara büyüler gibi
anılardan silinmiş anıları
yaşamamaktan yorgun
utangaç ellerinde örtük kapılar
şaşıp kalıyorum, ben miydim pervasız
akılsız, çılgını yarım yamalak
aslına benzeyen bensiz
çingeneler yağmur topluyor çöp bidonlarından
ve nasıl bir çiğdem kokusu ellerinde
çıkıp geliyorlar, unuttuğum
masallardan, yangınlardan, çiçek tarlalarından
karanlığın acı çayırlarından
yüreğimi üşüterek ısıtan
yanlışlardan, doğrulardan
sevgilerden, nefretlerden
zihnimin silikon kristallerinden
kar günlerinden
güneşli sevinçlerden
donmuş bir rüzgâr yatağındayım
suskunluk kadar ölü
öfkenin kanı gibi dipdiri
içim acıyor, ah, acıyor içim
nereden açmalıyım kendimi şimdi
kederli müziğine yanık meşe kokularının
nereden kapatmalıyım
hiç bilmiyorum
zamanın büküldüğü andan
tanrının hiç bilmediği bir günahtan
iç çekişlerinden, derin bir ahtan
günlerin yıkık kulelerinden
çıkıp çıkıp geliyorlar
ve nasıl bir çiğdem kokusu ellerinde…
Paintings by Tom Thomson
Photo by Walter de Maria